Ramazan-ı Şerif ve Sonrası

Tarih : 2 Eylül 2012 Pazar

Yazar : Sait Balcıoğlu



Rahmet ayı olan Ramazan ayının sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bu feyiz ve bereket mevsiminde ilahi emre uyarak oruçlarımızı tuttuk. Nefislerimizin kötü arzularını frenledik, gurur ve kibrimizi yendik. Zekât ve fitrelerimizi ihtiyaç sahiplerine vererek hayır dualarını aldık, Teravih namazımızı kıldık, Kur’an okuduk, Mukabeleler dinledik, dargınları barıştırdık, dostlarımızla birlik ve beraberliğimizi pekiştirdik. Eş, dost ve akrabalarımızla iftar sofralarında buluştuk, günah ve hatalarımıza tövbe ettik. Yüce Rabbimize dua ve tövbelerimizin kabulü için niyazda bulunduk, Rabbimize karşı kulluk vazifelerimizi yerine getirmeye çalıştık. Böylece camilerimiz cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Kubbelerimizde tekbirler, dualar ve Kur’an tilavetleri yankılandı. İşte bu güzellikleri ve kazanımları hayatımızın bütün alanına yaymalıyız. 

Unutmayalım ki Allah’a karşı kul olma sorumluluğumuz mevsimlik açan çiçekler gibi sadece Ramazan Ayına mahsus değildir. Allah’ın emir ve yasakları, mevsimlere göre değişen şekillenen, mevsim geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler gibi de değildir.Bunun için Ramazan ayı boyunca aksatmadan yerine getirmeye çalıştığımız ibadetlerimizi devam ettirmeliyiz. Terk ettiğimiz kötü alışkanlıklara, günahlara geri dönmemeliyiz. Ramazan ayında bırakılan kötü alışkanlıkların terk edilmesi ne kadar sevindirici ise Ramazan bitince günahlara ve kötülüklere tekrar dönülmesi de o kadar üzücü ve düşündürücüdür.

Bilindiği gibi insanın maddi ve manevi ihtiyaçları vardır. Vücudumuz maddi gıdalarla beslendiği gibi ruhumuz da manevi gıda olan ibadetlerle devamlı beslenmelidir. Nasıl haftada bir veya yılda sadece bir ay yiyip içmek sureti ile bedenin maddi ihtiyaçları karşılanmıyor ise haftada bir Cuma namazı kılmak veya yılda sadece Ramazan ayında ibadet etmekle manevi ihtiyaçlarda karşılanmış olmaz Dolayısıyla Ramazan ayında kazandığımız güzel huy ve amelleri hayatımız boyunca devam ettirmeliyiz. Zira ömrün en hayırlısı ibadetlere sabır göstererek Allahın rızası doğrultusunda sürdürülen ömürdür. Kadın erkek tüm inananlar büluğ çağından sonra son nefesine kadar Allaha ibadet etmekle yükümlüdürler. Kimi insanların ‘’Yaşım daha genç yaşlanınca yaparım, işim var sonra yaparım vb değişik bahaneleri ileri sürmenin ne derece yanlış olduğunu Kur’an’ı Kerim’de Allah’u Teala ”Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et”(Hicr süresi 15/99) emri bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Şüphesiz nefislerini kontrol altına alarak, Yüce Allah’a ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getiren müminler Ahiret yurdunda karlı çıkacaklardır. Bu konuda Peygamberimizin (S.A.V) bir hadisi amellerimizin nasıl olması gerektiği hususun da bizlere yol göstermektedir. ”Allah katında amellerin en güzeli az da olsa devamlı olanıdır.” (Müslim, Fezail 75)

Bizleri daha nice Ramazan aylarına sıhhat ve afiyet içinde gönül huzuru ile buluşturmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Aile Binasını Yıkmanın 25 Yolu

Tarih : 26 Ocak 2012 Perşembe

Yazar : Sait Balcıoğlu



Aile binası, ehliyetli, evliliğe hazır bir hanımefendi ve bir beyefendi “iki genç” in bütün samimiyetleriyle “EVET” demeleri neticesindeki “nikah akdi ” ile kurulan muazzam bir müessesedir.

İnancımıza ve örfümüze göre aile binasının “ yüreği ” kadındır , “direği ” erkektir. Zaten ikisi birbirini tamamlamak için mükelleftir.

Bu yazımızda hedefimiz, bir aile binasının en önemli iki unsuru olan “ kadını canından bezdirmenin, erkeği burnundan solutmanın yollarını göstererek, “ akl-ı selim ” kafaları düşünmeye sevk etmektir.

 Sitemizdeki bir önceki İsa BALCIOĞLU’nun yazmış olduğu MUTLULUK PRENSİPLERİ’’ başlıklı yazı ile bu yazının içeriği hemen hemen aynı.Ancak acizane olarak bizde  acaba “menfi”den, “müsbet” i çıkarabiliyor muyuz, onu deneyelim istedik. Yıllarca “ aman ha iyi geçinin, yuvanıza sahip çıkın, ele güne karşı gülünç durumlara düşmeyin ”denildi , pek dinleyen olmadı. Bir de meseleye tersinden bakalım dedik bu yazımızda. Nasreddin Hoca gibi bizde “EŞEĞE TERS binelim” dedik. Asıl yolumuzu bulmak için “yollar” a düşelim diye düşündük.
   Şeytan insana kumar,içki,zina,cinayet vs tüm haramları işletsede onu bir aileyi yıkmak,karı-koca arasını açmak kadar mutlu eden bir iş yoktur.
   Güçlü bir aile mutlu bireylerden,güçlü milletlerde güçlü ailelerden oluşur.
   Yazımızda aile kurumunu dini açıdan değil,sosyal açıdan ele almaya çalışacağız.
    Şeytanı mutlu etmek,eşimizi mutsuz etmek ve AİLE’mizi dağıtmak için  HAYDİ BUYRUN  BİR AİLEYİ YIKMANIN EN KOLAY 25 YOLU;

ÖNCE KADINLARA SESLENELİM.

1- Ey kadın; eşin erkeğin hakkında önyargılı, şüpheci ol. Ona karşı şer, şerir düşüncelerle dol. “Dırdırın, vırvırın” olsun yanında bol bol.

2- Ey kadın; eşin erkeğin seni pis kokulu, pasaklı, dağınık, tiksintili gördükçe çıldırsın. Senin pejmurdeliğin, tertipsizliğin, düzensizliğin, tedbirsizliğin, kendine ve evine karşı ilgisizliğin, bakımsızlığın onu senden bıktırsın. Ona karşı yapacağın her hoş olmayan davranışın onun canını sıktırsın.

3- Ey kadın; eşin erkeğin için, süslenme, güzelleşme, ona karşı alımlı, bakımlı, cazibeli, çekici olma.

4- Ey kadın; eşin erkeğin eve geldiğinde, “yahu be kadın senin şu evinin hanımı, eşinin karısı, gönlümün yarısı olmayışından bıktım artık, senin şu anlayışsızlığından usandım artık” dedirtecek tutum ve haller içine gir.

5- Ey kadın; eşin erkeğinin yanında çocuklarına karşı ilgisiz, sevgisiz, hizmetsiz ol. Çocuklarının kirli, paslı, bakımsız olmalarını sağla. Olumsuz gidişatınla onun yüreğini yaralayarak dağla.

6- Ey kadın; eşin erkeğinin karşısına çık “komşunun karısı saçını boyuyor , arkadaşım bol bol uyuyor, benim onlardan ne eksiğim var, ben de istediğim gibi boyanırım, giyinirim, yaşarım” de onu kızdır, onun içine hırsı, öfkeyi sızdır.

7- Ey Kadın; eşin erkeğinin işine durmadan karış, işlerini karıştırarak onunla yarış. Onu lüzumsuz yere telefonla ara, rastgele isteklerini sırala.“Sen ne biçim erkeksin” de dur delirt onu.

8- Ey kadın; eşin erkeğinin maaşını sorgula “sen az alıyorsun , başkaları senin iki katını kazanıyor , zaten iş yerinde sana değer veren yok ki..” de , çizgiden çıkart onu.

9- Ey kadın; eşin erkeğinin elini kurut savurganlığınla, israf severliğinle. “Onun, şunun , bunun her şeyi var , benim niye olmasın ki ” de diret. Ona her dediğini yaptır. Tasarrufu unut. Onun gelirinden fazla harcama yap. Harcama yapmaktan keyif al.

10- Ey kadın; eşin erkeğini her fırsatta hor, hakir gör. Onu ruhen, zihnen yor. Hatta zaman zaman ondan hesap sor.

11- Ey kadın; eşin erkeğin, senin evdeki, çarşıdaki, sosyal yerlerde ki hoş olmayan davranış biçimlerine tanık oldukça dertten derde girsin. Kederlensin.

12- Ey kadın; eşin erkeğinin anne ve babasını üz. Onların yanında onlara soğuk dur, onlara surat as. Onları çekiştir. Onların aleyhinde tavırlar üret.

13- Ey kadın; eşin erkeğine “ ben her şeyden daha önemliyim, ne olursa olsun benim, herkesten daha çok ilgiye ihtiyacım var, sen umurumda bile değilsin ”gibi tavırlarla çıkış. Ona karşı bağır, çağır, ondan hep şikayetçi ol.

14- Ey kadın; eşin erkeğinden sonra kalk yatağından. Sık sık tembelliğe bürün. Eşin erkeğinin kahvaltı yapamamasını sağla. Onu kahırlandır. Onun iç dünyasını bunalt.

15- Ey kadın; eşin erkeğin nelerden hoşlanmıyorsa onu inadına yap. Ona “sen sensin, ben benim” de.

Evet buraya kadar kadına seslendik. Bu kadarla yetindik. Şimdi ERKEĞE seslenelim;

16- Ey erkek; eşin kadınına hiçbir zaman değer verme. Ona kol, kanat germe. Eşin kadının evde var mı yok mu hiç önemseme.

17- Ey erkek; eşin kadının sana bir derdini , sıkıntısını açmaya ve anlatmaya kalkışırsa “eee…, haaa…, hiiii…, daha başka, aman sende ne kadar da bıktırıcısın” gibi rahatsız edici sesler, mırıldanmalar çıkart. Onu umursama, dikkate alma.

18- Ey erkek; eşin kadının ne pişirirse beğenme. O sana ne söylese kulak ardı et. Sana güzel, çekici, cazibeli gözükse dahi onu çirkin ve kötü gör. Bakışınla, duruşunla onu yor.

19- Ey erkek; eşin kadının seni dört gözle beklese de, geciksen de, gelmesen de haber verme. Öyle onu arayarak “ hayatım şu sebepten dolayı gecikeceğim veya gelmeyeceğim” deme sakın.

20- Ey erkek; eşin kadının için “yahu el insaf o da bir insan, o da bir can, ihtiyaçları ve istekleri vardır” diye düşünme. Evden çıkarken, eve gelirken “ evimin çiçeği, gönlümün güzeli, bir isteğin, bir diyeceğin var mı? ” deme. Öyle erkekliğinden taviz verme.

21- Ey erkek; eşin kadının her ne yaparsa mesele haline getir. Ona acımasızca suratını as, yüzünü ekşit, işine geleni işit. Şirretini takın, bağır, çağır, ona karşı olma asla yakın. Onu soğuk duruşunla, vurdumduymaz oluşunla çıldırt.

22- Ey erkek; eşin kadınını, çocuklarınızın yanında azarla, hor, hakir gör. Onu kötüle, çirkin kelime ve cümleler sarfet. Becerisizlik ve görgüsüzlüklerini yüzüne vur. Adeta hesap sor, onu yor.

23- Ey erkek; eşin kadınına karşı sevgili, saygılı ve hoşgörülü olma. Onun yüzüne bakma. Onu kafana takma. Sakın ondan etkilenipte kendini salma. Onun hoşuna gidecek hayaller içine dalma.

24- Ey erkek; eşin kadınına “yinemi annenlerdeydin? Yine mi komşuya uğradın? Yine mi annenler geliyor? Yinemi komşuların dırdırına maruz kalacağız? ” gibi sözlerinle çıkış.

25- Ey erkek; eşin kadınına güç gösterisinde bulun. “Bu evde güçlü benim, otorite benim, bu evde benim dediğim olur ” de. Onu huzursuz et. Onu devamlı bunalt.

Evet buraya kadarda erkeğe seslendik. Onun içinde bu kadarla yetindik.

Son nokta;

Kadın ve erkek, birbirinin ruhunu hasta etsin, gönlünü incitsin, kafasını karıştırsın, inadına birbirini yarıştırsın, yıkıcı bütün imkanları aleyhine kullansın yeter. Artık çekilmez bir hayat, yaşanmaz bir yuva, paramparça bir aile ortamı oluşturulsun yeter. Eşler yorulsun, pes etsin yeter. Aile binasının yıkılması için, elden ne gelirse yapılsın yeter.

Ve güzel bir şekilde gerçekleştirilen evlilikle kurulan aile binası yıkılsın! Yuva dağılsın! Böylece bir “aile ocağı” daha söndürülsün!

Eeee.. Ne de olsa bir imtihan dünyasındayız!

Garip değil mi?

Tarih : 26 Eylül 2011 Pazartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu

GARİP DEĞİL Mİ?

1) Alışverişe giderken 10 TL ne kadar küçük geliyor gözümüze… Camiye bağışlamamız gerektiğinde 10 TL ne kadar da büyük gözüküyor gözümüze..GARİP DEĞİL Mİ?

2) Eğlenmek veya futbol maçı oynamaya kalktığımızda 1 saat ne kadar çok kısa geliyor bize….Allah yolunda çalışmaya kalktığımızda aynı vakit ne kadar da uzun gözüküyor gözümüze…. GARİP DEĞİL Mİ?

3) Bir cüz Kur’an okumak için ne kadar da emek sarfediyoruz….Çok satan bir romanın iki yüz sayfasını okumak ise bizim için ne kadar kolay….GARİP DEĞİL Mİ?

4) Kur’an’ın dediklerini sıkı sıkıya sorgularken,gazetelerin yazdıklarına hemencecik inanıyoruz….GARİP DEĞİL Mİ?

5) Namaz kılarken okuyacağımız ayetleri şaşırabiliyoruz da,bir şarkı-türkü söylerken veya arkadaşımızla konuşurken bülbül gibi şakıyoruz….GARİP DEĞİL Mİ?

6) İslami bir faaliyete vakit ayarlamak ne kadar zor oluyor….Başka bir sosyal etkinliğe vakit bulmamız ne kadar da kolay oluyor…GARİP DEĞİL Mİ?

7) Bir iki Kur’an ayetini ezberlemek için nasıl da uzun bir zaman ve çaba gerekiyor…Bir şarkı ezberlemeyi ise az zaman da nasıl kolay başarıyoruz..GARİP DEĞİL Mİ?

Kuran Ahlakından Uzak Yaşayan Toplumlar

Tarih : 14 Temmuz 2011 Perşembe

Yazar : Sait Balcıoğlu

İnsanların Kuran'ı okumadıkları ve Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz oldukları gerçeğine her gün biraz daha şahit olmaktayız

Kuran'da emredilen güzel ahlak ve imandan uzak yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, cinayet, zina ve pek çok suç ve eylemler yaygın halde görülmektedir. Allah korkusu olmayan insanların şeytanın telkiniyle hareket etmesi sonucunda ortaya çıkan bu vahim tablonun, son yıllarda oldukça tehlikeli boyutlara ulaştığını görmekteyiz.

İnsanlara empoze edilmeye çalışılan 'anı yaşa' telkinleriyle ve 'hümanist' felsefelerle yalnızca dünya zevkleri için yaşamak gerektiği düşüncesi yaygınlaşmış, bunun sonucunda da insanlar Allah korkusundan ve ahiret inancından uzaklaşıp gaflet içinde yaşamaya başlamışlardır.
Allah'ın razı olacağı bir hayat yaşamaktan ziyade nefisinin bencil tutkularının peşinden giden insan, dünyanın bütün zevklerini sonuna kadar yaşamayı hedefler. Bu yolda da her şeyi yapabilecek bir ruh yapısına sahip olur. Mantık çizgisinden ayrılan bu insanlar sadece duygularına göre hareket eder ve çoğu zaman yanlış kararlarla yanlış adımlar atarak tüm hayatlarını ve en önemlisi ahiretlerini tehlikeye sokarlar.

'Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır.' (Ali İmran Suresi, 14)

Dünya hayatının bu derece çekici ve süslü görülmesi imtihanın bir gereğidir. Tüm bu güzelliklerden vazgeçerek sadece Allah rızası için yaşamak ve sonsuz cenneti arzulamak, duygularıyla değil aklıyla hareket eden insanlara özgü bir harekettir. Samimi olarak Allah korkusunu yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda daha mutlu ve huzurlu insanların yaşayacağı kesindir. Bu insanların oluşturduğu bir toplumda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, cinayet gibi suçların rahatlıkla işlenebilmesi de pek mümkün değildir

Sonuç olarak din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda görülen her türlü olumsuzlara karşı alınacak en güzel önlem Kuran ahlakının yaygınlaşmasıdır. Andolsun, Biz bu Kur'an'da çeşitli açıklamalar yaptık, öğüt alıp-düşünsünler diye. (İsra Suresi, 41) ayetinden de anlaşılacağı gibi güzel bir ahlaka sahip olmanın yolu Kuran'ı okuyup üzerinde düşünmek ve öğüt almakla mümkündür

Şeytan ise, bitmek bilmeyen telkinleriyle insanları bu yoldan uzaklaştırıp günaha sürüklemeye devam edecektir. İnsanların şeytana karşı son derece uyanık olmaları ve önlem olarak da Allah'ı çokça zikretmeleri gerekmektedir

(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)

Yıl Sonu Ne Yapıyoruz Beyler!

Tarih : 27 Aralık 2010 Pazartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu


Ne kadar çabuk geçti koca bir yıl daha.Takvimlerin 31 Aralık gecesi yıl BAŞI.Ama aynı zamanda da yıl SONU da değilmi? Hristiyanlar güya bu geceyi Hz.İsa (a.s) ın doğum gecesi olarak kutlarlar. Halbuki İsa (a.s)ın 1 ocakta doğduğu belli değildir. 24 Aralık 1 Ocak tarihleri arasında doğduğu kabul edilmektedir.Hristiyanlar noel adı altında dans, içki, çoşku, ağaç süsleme, ışıklandırma, kumar, kadın oynatma ve hindi kesme gibi çeşitli eğlencelerle bu geceyi kutlarlar.

Her ne kadar Hz.İsa (a.s)ın doğum günü kutlandığı ileri sürülse de, bir peygamberin doğum günü, içki içerek, kumar oynayarak, kadın oynatarak tamamen günah denizinin içinde kutlanamaz.

Böylesi günah denizinin içinde kutlanan bir gecede, üstelik ne kitapta ne sünnette ne de sonraki alimlerimizin ictihadında bu geceye dair bir uygulama yok. Öyleyse bir müslümanın böyle bir gece yılbaşı adı altında bir kutlama girişiminde bulunması düşünelemez. Bu geceyi kutlamaya dair yapılan en küçük bir fiil bile kişiyi dinden çıkarmaya neden olacaktır. Çünkü Hz.Peygamber ‘’Kim herhangi bir gruba benzemeye çalışırsa oda onlardandır’’ (Ebu Davut/Libas) buyurmuştur. O’ kendisi bile, Yahudi çocuğunun kendisi gibi tırnak kestiğini görünce tırnak kesme şeklini değiştirmiştir. Amaç Yahudilere benzememek. Acaba onun ümmeti bizler de, bu konulara bu derece hassas mı yaklaşıyoruz, yoksa bizim için hiç farket miyor mu?

Başta da söylediğim gibi yılbaşı Hristiyanlara ait dinsel bir bayramdır.Yıl başı Hristiyanlara ait bir bayramsa % 99 müslüman olan Türkiye’de işi ne? Bizim evimizde işi ne? Bizim televizyonlarımızda işi ne? Bizim ticari şirketlerimizle ne alakası var da şu kadar alışveriş yaparsan milli piyango bileti hediye türünden kampanyalar düzenliyorlar. Noel baba kılıklı adamın bizim sokaklarımızda işi ne? Bu kılıktaki adamın bizim çocuklarımızın arasında işi ne? Sorulacak daha çok soru var…..

Birde işin milli piyango yönü var.Gazetelerde sayfa sayfa reklamlar, insanlara zengin hayelleri kurmalara sebeb olacak sözler, insanlara milli piyango bileti aldırtacak türlü türlü kampanyalar…Maide Süresi 90.Ayeti Kerimesinde ‘’Ey inananlar!İçki, kumar, putlar ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz.’’. Yüce Allah haşa yalan söyler mi? Daha önceki yıllarda milli piyangodan büyük ikramiye kazananların bir kısmı bakın ne hale gelmiş;

2003’te 2 trilyon lira kazanan şahıs 8 yıllık eşini boşamış, yuva dağılmış, bireylerin hali perişan...

2004’te Tokatlı bir şahıs 2.5 trilyon kazandı. Bileti kaybetti kalp krizi geçirdi.

Biraz da eskiye gidelim.30 yıl önce Denizlili birisi büyük ikramiye kazandı. Harcayıp bitirdi. Köyüne döndü. Köylülerin yardımıyla yapılan barakada donarak öldü.

İstanbul’da bir vatandaşımız 3 kez büyük ikramiye kazanmış ama sağ mı bilmiyorum ama geçen yıl bu zamanlar sokakta kağıt toplayarak perişan halde yaşıyordu. Allah demişti ya ‘’şans oyunları şeytan işi birer pislik’’diye. Benim aklım almıyor, insanlar bu durumu bildikleri halde o yaşlı dedeye senin şansın var bana bir bilet çek diye ricada bulunuyorlar. Adam 3 kez kazanmış düştüğü durum belli, hala alacakları bileti ona çektiriyorlar. Ne biçim düşünce, ne biçim şuur ben anlayamıyorum.

31 Aralık yıl sonu gecesi Müslümana düşen görev;
Geçmiş yılda Allah’a layık bir kul olabildik mi?
Allah'ın istemiş olduğu bir hayat sürebildik mi?
Hz.Peygambere layık ümmet görevini ne derece yerine getirebildik?
Her halimizde onu örnek alabildik mi?
Günah sevap dengemiz ne durumda?

Diye kendi kendimizi bir hesaba çekmemeli..Din psikolojisini inceleyen bilim adamları, böyle bir hesabın genelde tatmin eden bir sonuç vermediğini belirtiyorlar..Bizim hesap bizi tatmin eder mi bilmem ama eğer sağ olursak 31 Aralık 2011 YIL SONUNDA hesabımızı tatmin edecek fiillerde bulunmak niyeti ve görüşmek dileğiyle SAYGILAR SUNARIM….

2010 Kuran Yılı

Tarih : 16 Haziran 2010 Çarşamba

Yazar : Sait Balcıoğlu

          2010 yılı,Kur'an'ı kerimin Peygamber (S.A.V.e nuzulunln 1400.yılı olması sebebiyle Kur'an yılı olarak ilan edilmiştir.

           Kur'an'ı kerim nüzülünden itibaren 1400 yılkendisini rehber edinenlere bir ışık,bir huzur,bir şifa,bir yol gösterici,bir hidayet rehberi olmuştur.

          Ancak kur'an'dan uzak yaşayanlar ümitsizlik,karamsarlık,cehalet ve sapıklık içinde hayat sürmüşlerdir.

         Tarihe baktığımızda hayatlarında kuran olan insanlarher alanda en ileri seviyede olmuşlardır.bugünün birçok teknolojik gelişmelin temellerini o insanlar atmıştır.İlk haritayı çizen,fotoğrafta karanlık odayı bulan anstronomide ilerleyen,bugünde yaraalanılmaya devam edilen tıptaki ilk buluşlar ve daha niceleri hep kur'an'ın ışığında ilerleyen insanlar tarafından gerçekleştirilmiştir.

         Kur'an'ı rehber edinen müslüman Türk Milleti, İslam'ı üç kıtaya yaymayı başarmıştır.
         Müslüman milletler geçmiş çağlarda her alanda en ileri seviyede olmuşken acaba biz bugün neden geri kalmışız?Onlar hep huzurlu,mutluyken biz üstelik hertürlü teknoloji gelişmişken,paramız varken acaba neden mutsuzuz?Daha önceki asırlarda yaşayan insanlarda fazla karışıklık mahkemelik olaylar olmazken acaba bugün neden mahkemeler davalara bakmaya yetişemiyor ve birçok dava zaman aşımından düşüyor?
Bu soruların cevabı kur'an'dan ve sünnetten uzak yaşamamızdır.''Elhamdülillah müslümanız'' deyipte hayatımızda kur'an'ın olmamasıdır.Hatta kur'anı okumasını bilmemektir 

 Kur'an sadece okununca sevap kazanılan dolayısıyla cennete götüren kitap değildir.O hayatımazın her alanına ışık tutan bir rehber,bir yol göstericidir.


      İçinde yaşadığımız topluma bir göz atalım:
     Peygamber (S.A.V.)in ''Evlerinizde çok çok kur'an okuyun,zira kur'an okunmayan evde hayır az,şer çok olur.O ev halkı daima sıkıntı içindedir.''sözüne dikkat edersek evlerde neden huzurun olmadığını anlamakta güçlük çekmeyeceğiz


      Allah'u Teala ''Biz kur'an'dan öyle şeylerindiriyoruzki o mü'minler için şifa ve rahmettir.Zalimler için ise yalnızca ziyanını artırır.''(nisa 82)buyururken;
peygamberimiz ''Kur'an okumak kalbin şifasıdır''buyururken neden gönül şifasını huzurunu başka yerlerde arayalım ki.     


     Kur'an'ın altı bin alyıyüz kusur ayetinden herbiri bize dünyevi ve uhrevi saadet vre selamete vesile olacak esasları en ince teferruatına kadar haber vermektedir Ancak biz müslümanlar ona bu gözle bu anlayışla değilde sadece mevlidlerde,kandil gecelerinde,ölülerin arkasından ramazanlarda ve sair bir kısım zamanlardaokunan veye okutulan bir kitap olarak bakarsak elbette bize en ufak bir faydası olmaz


       Bir mushaf alıp evin en başköşesine koyup veyasüslü süslü torbalara koyupduvara asıp yılda bir iki defa okumakla kur
'ın bize faydası olmaz.


      Bugün toplumumuzda ahlaksızlık,saygısızlık,edepsizlik,hayasızlık fuhuşiyat,çoğaldı ise bu kur'an'a sırt çevirmemizden ve başkalarını örnek almamızdan dolayıdır.


       Hucurat süresi 10. ayeti kerimesinde''Mü'minler ancak kardeştirler'biz bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyebiliyorsak ,kardeşimizin yardımına koşmayıp yarasını gücümüzün tettiğince melhem olamıyorsak bu,Kur'an'a sırt çevirdiğimizin bir işaretidir


      Hucurat süresi 11.ayetinde''Birbirinizle alay etmeyin.birbirinize kötü lakap takmayın.''buyururken biz bazılarımızı küçük görüp alay ediyorsak,kur'an'ın kardeş ilan ettiği insanı kötü lakapla çağırıyorsak bu kur'an'la alakamızın olmadığının bir işaretidir.


       Hucurat süresi 12,ayetinde''Ey iman edenler!Zannın çoğundan sakının,birbirinizin kusurlarını araştırmayın''buyurmasına rağmen bizler niyet okumaya devam ediyorsak,şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemlerle kardeşimizin kusurunu araştırıyorsak bu,kur'an'dan habersiz yaşadığımızın bir kanıtıdır.


       Allah'u Teala Ali imran süresi 103,ayetinde''Hepiniz topluca sımsıkı Allah'ın kitabına,emirlerine ona itaate sarılın.Sakın parçalanmayın buyururken,bizler memleketlerden,partilerden,futbol takımlarından ve buna benzer komik sebeblerden dolayı birbirimize bakişlarımız serleşiyor,birbirimizi hasım veye rakip olarak görüyorsak yaşantımızın Kur'ana uymadığının açık ve net bir göstergesidir.


       Maide süresi 2,ayetinde ''iyilik etmek,kötülükten sakınmak hususunda birbirinize yardım edin.Günah işlemekte ve haddi tecavüz etmek hususunda yardımlaşmayın'' buyururkenbiz dine uygun bir iş yapılırken yananızda kimse olmutorsa,günah olan işlerde arkadaş bulmakta zorlanılmıyorsa kuran'dan habersiz olduğumuzun bir kanıtıdır.
   
    Kuran'ı okuyalım.sadece arabcasını bunun yanında hiç olmazsa bir kere olsun mealini bitirelim.Yaptığımız,yapacağımız işlerde kur'an'auyup uymadını düşünerek hareket edelim.Saatlerce tv izleemk yerine ,koca koca gazete sayfalarını okumak için ayırdımız vakti kur'an'a da ayıralım.
Siz ALLAH'a bir adım atın ALLAH size on adım atacaktır.


       Hayırlara vesile olması dileğiyle saygılar sunarım...........

Besmelenin Fazileti

Tarih : 17 Nisan 2010 Cumartesi

Yazar : Sait Balcıoğlu


Bismilllahirrahmanirrahim,

İlk yazıma her işe başlarken söylememiz gereken yüce Mevla'nın mübarek İsmi Şerif-i ile başlamayı daha uygun buldum. Hem benim ilk yazım olduğu için, hem de Besmele-i Şerif'in önemini, değerini, faziletini anlatmak gayesi ile konumuzun başlığını besmele olarak seçtim.
          
Besmelenin manası,  ''Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adı ile" demektir. Tabiri caizse her işe başlarken besmele okuduğumuz taktirde ''bu işi Allah'ın adına yapıyorum" demiş oluyoruz.      

Şöyle bir farz-ı misal verecek olursak, birisi sizi ve mahalledeki insanları evinizden çıkarıp, bir meydanda toplamak istese problem çıkar, kargaşa olur. Ama o kişi, bu işi devlet adına veya hükümet adına bunu yapıyorum dese akan sular durur. Hiç kimse karşı koymadan, o kişiye itaat eder. İşte besmele de aynen böyledir. Bir işe başlarken "Allah'ın adıyla" dediğimiz taktirde, o işimize engel olabilecek maddi ve manevi bütün nedenler Allah'ın izniyle ortadan kalkacaktır.    
  
Bizler besmeleyi Kur'an okurken, namaz kılarken ve çoğu zaman unutsak da, bazen yemeğe başlarken söylüyoruz. Oysa besmele bizim hayatımızda bu kadar dar bir alanda yer almamalı, her işte ilk adımımız besmele olmalıdır.

Bismillahirrahmanirrahim demek ise, her var olana, onu yaratmakla ve varlıkta durdurmakla, yok olmaktan korumakla iyilik etmiş olan Allahü Teâlâ'nın yardımı ile, bu işimi yapabiliyorum demektir.

İlk yazılan, Besmeledir. Âdem aleyhisselama ilk gelen, Besmeledir. Müminler, Besmele yardımı ile, Sırattan geçer. Cennet davetiyesinin imzası Besmeledir. Peygamber efendimiz, (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü Teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır.) buyurdu.

Euzü okumak, (Euzü billâhi mineş-şeytânirracîm); besmele okumak ise, (Bismillâhirrahmânirrahîm) demektir.

Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı Kerim'e saygı göstermek, Euzü okuyarak başlamakla olur ve Kur'an-ı Kerim'in anahtarı, Besmele'dir) buyuruldu. Sure okurken, Euzü Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur. Sure veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vacip, Fatiha okumaya başlarken Besmele okumak da vaciptir. Diğer surelere başlarken Besmele okumak sünnettir.

Namazda, Sübhaneke okuduktan sonra Euzü Besmele okumak sünnettir. Allahü teâlâ, "Kur'an-ı Kerim okuyacağın zaman E'uzü... söyle" buyuruyor. (Nahl 98)

Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür.

İyi işlere Besmele ile başlamalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Besmele ile başlanmayan her önemli iş noksan kalır." [Beyheki]

"Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, 'Bu eve girmeme imkan yok' der, dönüp gider." [Tibyan]

"Besmele ile yazı yazanın haceti kolaylaşır, Allahü Teâlâ da razı olur." [Deylemi]
"Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur." [Taberani]

"Besmele ile yenen yemek bereketli olur." [İbni Mace]

"Sıkıntıya düşen, 'Bismillahirrahmanirrahim ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahil aliyyil azim' derse, her türlü sıkıntıdan kurtulur." [Deylemi]

"Bin kere Besmele okuyanın dört bin büyük günahı af olur." [Tergibussalat]

"Helaya girerken çekilen Besmele, cinlere perde olur, avret yerlerini göremezler." [T. Salat]

"Besmele yazılı bir kağıdı, yerden kaldıran sıddıklardan yazılır." [Tergibussalat]

"Besmelesiz koku sürünen, şeytanlara da koku sürmüş olur." [İbni Sünni]

"Şeytandan korunmak için, yemeğe Besmele ile başla!" [Taberani]

"Su içerken Besmele çek, bitince de, Elhamdülillah de ve üç nefeste iç!" [İbni Sünni]

"Yemeğe başlarken, Allahü teâlânın adını anın, yani Besmele çekin! Başında Besmele çekmeyi unutan, hatırladığı zaman, 'Bismillahi alâ evvelihi ve ahirihi' desin!" [Ebu Davud, Tirmizi, Hâkim]

"Yemeğe başlayan kimse, Bismillahi desin. Bismillah demeyi unutursa, hatırlayınca 'Bismillahi evvelehü ve âhirehü' desin." [İbni Mace]

Besmele ile başlanılan iş bitince de, (Elhamdülillah) demeli, yani Allahü teâlâya şükretmelidir!
İbrahim suresinin, "Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım" mealindeki 7.âyet-i kerimesi ile "Az-çok bir nimete kavuşan 'Elhamdülillah' derse, Allahü Teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir" ve "Yiyip içtikten sonra 'Elhamdülillah' diyenden Allahü Teâlâ razı olur" hadis-i şerifleri, nimete şükredince, hem eldeki nimetin yok olmaktan kurtulacağını, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olacağını bildirmektedir. [T.Gafilin]

Hayatta çok şeylerle karşılaşıyoruz. Bazen seviniyoruz, bazen üzülüyoruz, bazen hayret ediyor, bazen şaşırıyor, bazen sinirleniyoruz, bazen de olay karşısında gıpta ediyoruz. İnsanlar karşılaştığı ve yaşadığı olay ve duymuş olduğu hislerden sonra ağızlardan ya argo kelimeler ya küfürler yada gerek kültürümüzde gerekse dinimizde yeri olmayan  kelimeler dökülüveriyor.

Oysa her hal ve durumdan sonra Yüce Mevlamızın ismi söylenmese gerekmez mi?

Güzel bir şeyi gödüğümüzde MAŞAALLAH,
Sinirlendiğimizde FE SUBHANELLAH,
Hayret ettiğimizde ALLAH ALLAH,
Hoşumuza gittiğinde ELHAMDULİLLAH,
Bir hata yaptığımızda HAY ALLAH,
Bir işe başlarken de BİSMİLLAH desek çok güzel ve çok hoş olur.
Hem bizim ağzımıza da bu yakışır.Besmele yazılatı evimizi, dükkanımızı, arabazı süslüyor ama besmele ile süslememiz gereken en güzel yer gönlümüz ve dilimizdir.

Saygılarımla.........